Bu içerik kırmızılaryayıncılık mağazası tarafından hazırlanmıştır.
“Hay oğul! Biz, Türk’ün Oğuz’uyuz. Oğuz’un özü oktur. Oğuz’un bir yarısı Bozok,
öteki yarısı da Üçok’tur. Ok, Oğuz’un hem cenginde, hem eğninde cân yoldaşıdır. Ok,
Oğuz’un okuması ve dahî yazmasıdır. Oğuz Ata’nın nesli, kadîm zamândan başlayarak
düğün, dernek ve dahî toy çağrısını ok ile yapagelmiştir. Beğler birbirlerine ve tekmîl Oğuz
obalarına deyip diyeceklerini, hep ok üstündeki çentiklerle iletmişlerdir. Oklu olmak,
okumaktır. Oklu olmak, elbir olmaktır. Oklu olmak yazmaktır. Oklu olmak irfân
değşirmekdir.
Hay oğul! Sana şunu da diyeyim ki, Oğuz’un görklü Muhammed ümmeti olması, ok
iledir. Oğuz’un okla ziynetlendirdiği hayâtı, Hazret-i Resûl’ün Sa’d bin Ebî Vakkâs’a nazarı
ile aynı yerdedir. Nebî-yi zî-şân Efendimiz Hazretleri:
‘Hiç kimse yaydan daha fâik bir silâh kullanmadı. Ok atın ve ata binin, ammâ ok
atmak ata binmekten evlâdır. Ok atmayı öğrenin. Zîrâ, okun atıldığı yer ile hedef arasında
Cennet bağçelerinden bir bağçe vardır. Ok atmayı tâlim eden ve sonra unutan kimse, bizden
değildir. Kim Allâh yolunda bir ok atarsa, Cenâb-ı Hak o kişiye, Hazret-i İsmâil evlâdından
bir köle âzâd eylemenin sevâbını verir. Bir ok; oku yapan, oku atan ve oku veren üç kişiyi
Cennet’e yollar.’
buyurmuştur .
Anlayan ve dahî idrâk edene, bu Nebî kelâmında nice hikmetler vardır. Diyeceğim
odur ki, Oğuz Ata’nın geçmiş ve hâl-i hâzırdaki nesli, ok neslidir. Oğul, şunu da unutmayasın
ki, Oğuz’un mânâsına da ok ile erilir. Zîrâ ki, Oğuz demek, sayılamayacak kadar ok demektir.
Hamza’mın ve Bektâş’ımın kemânkeşliği, Oğuz hilkatinde maya tutmuştur. Yayınızdan
fırlayacak her okun, gezinde görklü Muhammed, temreninde de Oğuz Ata vardır.”